22 Ekim 2013 Salı

film ektim...hayat biçtim...

22 Ekim 2013 Salı 0
ben sizin istanbulunuzu bilmem... ankara kızılırmak sinemasıdır bu işin simgesi anadoluda... orada başladı benim sinema sevdam esasen...

olgunlardan çık hafif sola kıvrıl köşede bekler seni.. yeride iyidir aslında ama niyeyse salonda ancak bir kaç kişi daha olur onlarla izlersin filmi...hatta bir gün hatırlıyorum filmi üç kişi izlemeye başladık sonunu bir ben gördüm...

sonra sonra öğrendim ki bir de adına festival dedikleri şeyler oluyormuş.. tek başına sinema bir yolsa festival niagara şelalesiymiş...

uçan süpürge miydi ilk göz ağrım yoksa gezici film festivali mi hatırlamıyorum..ayrı bir heyecan, hınca hınc salonlar, değişik abiler ablalar... benim sinemaya uygun adımda geldiğimi düşünürseniz bütün abiler ablalar değişik :)

zaman da kısıtlı olduğundan festivalden bir film izleyebilsem bile mutluyum.. biletleri çooook uzun süre sakladım o kadar kıymetli...

sonra sonra öğrendim ki bu festivaller sadece ankarada olmuyormuş.. istanbulmuş bunun ana vatanı... if'miş, istanbul film festivaliymiş, film ekimiymiş...

nasıl serçe sahibi doğana özenirse öyle özeniyorum, gazeteden takip ediyorum kendilerini...ama öğrenciyiz, ben ki bir de sakıncalısından; tel örgüleri zor görüyorum değil ki istanbul...

mezun olur almaz soluğu aldım istanbulda ama yine kıyısından köşesinden bir film iki film öyle..bir türlü şelalelin altına kafamı sokamıyorum...

sonra sonra farkettim ki istanbulda yaşamak isteme sebeplerim arasına girdi festivaller... sabahtan girip akşam salondan çıkmak istiyordum...o dünyada kaybolmak, gerçek neydi kurgu neydi karıştırmak istiyordum...

ve evet o oldu... geldim istanbula yerleştim...sabrettim azmettim ekimi getirttim...

işte ben bunca yoldan sonra bu ay film ektim hayat biçtim....

şimdi de diyorum ki;

nice hayatlar biçtiğin ekin tarlasıdır
siyahın siyahlığını beyazın varlığını sorgulatır
aynanın kenarından beliren tavuz kuşudur
sudan çıkmışlığın rahatlığıdır
cam gibi gözleridir memik oğlanın
artık hiçbir şey eskisi gibi değildir
sinema...

iyi seyirler...

21 Ekim 2013 Pazartesi

güneşli pazartesiler-21...nereye ve nasıl?

21 Ekim 2013 Pazartesi 0
son ece temelkuran yazisi* ne zamandir uzerinde dusundugum iki konunun pekistireci oldu.

birincisi nereye yetisiyoruz? Bu aslinda sizin nezlinizde tam da kendime sordugum soru.

bilginin artik havalarda ucustugu, saniyede milyonlarca tweetin atildigi, gundemin yarim saatte bir degistigi dunyanin neresine yetisebilirim ki?

kendimi ihbar ediyorum...elimden telefon dusmuyor, surekli gozum ekranda, bir saat ayri kalinca gec kaldim diyorum kendime, evimde okunmamis kitap sayisi okuduklarimdan fazla, okuyamayip kenara firlattigim makalelerle kendi capimizda bir orman olabilir, yarim kalmis tezler, noktasi konmamis oykuler, ucu alinamayan bir yarimlik hissi...

acaba gökyüzüne twitter'a baktığımdan daha mı çok baksam? okumadığım kitapları kaldırsam gözümün önünden, yiyeceğim kadar makalem olsa evde...

ne biliyim ben bu yetişme işini daha çözemedim.. hele ki ikinci konuyu düşününce işler daha da zorlaşıyor..

o da şu ki artık siz ne anlatırsanız anlatın insanların sizi dinleyecek zamanları da yok... evet Ece'nin yazdığına göre sadece yedi dakikamız var karşımızdakine bir şeyler anlatabilmek için...

bu sürede bilgi aktarabilmek çok iddialı ancak haberdar edebilirsiniz.. evet hepimiz (yani en azından ben) bunu hissediyoruz, artık bilgilenmekten daha çok haberdar olmak kaygısındayız..literatürümüze yeni bir kalıp dahil oldu o da likit insan... içeriğe değil sansasyona meyilli insan..az konsantrosyan cok hakimiyet.

evet işte bunu bile anlatabilmek için bir sürü satıra ihtiyacım var ama biliyorum ki sizin zamanınız yok..

peki nasıl anlatacağız?

uzun öyküler kıvamında okuyup twitter kıvamında özetleyerek..

peki yarım kalmışlık hissi?

onu da gökyüzüne daha çok bakarak dengelemeye çalışacağız.

güneşli pazartesiler..

*http://birgun.net/yazi-goster/ece-temelkuran/17-10-2013/yedi-dakikalik-insanlar-859.html


6 Ekim 2013 Pazar

güneşli pazartesiler-20...çay ki aşk...

6 Ekim 2013 Pazar 0
film ekimi haftası idi...birbirinden güzel 7 film izledim...onları, festivali yazayım diyordum ama araya çay girdi.. çay ki aşk...

cocukluğunuzdan ne hatırlayabilirsiniz hatta bebekliğinizden bilmem ama.. çayıma su kattılar diye ağladığımı hatırlıyorum 5 yaşında...böyle başladı çay'la aşkımız...

su kattırmadığım gibi biskuvi de batırtmam aşka.. sek içilir o hatta bayağı bir süredir şekersiz...

adettir bizim evde yemekle de içilir...annem çorbayla da içer dediğim de gözleri büyüyor arkadaşlarımın ama öyle... çayın altını kapatmak diye bir suç bile var evde, kiminize yabancı...

lise yıllarının en zor zamanları idi yemekhane yemekleri...bi kere yemekle çay yok artık o kesin...bir tek kahvaltı da var.. o da kazanlarda kaynayan kepçeyle konulan bulaşık suyu ile yakın ilişkisi olan dudağınızı demir bardaktan ödünç alabilirseniz içebildiğiniz adına çay denen şey...

tenefüs araları göz kırpıyoruz birbirimize nispeten plastik bardaklardayız... dersler bitince en sevdiğimiz öğretmenlerin yanındayız, çay da ısmarlayacaklar ya....




harbiyede büyük terfi...cam bardaklardayız artık...ve kendimize ait kupalarımız var tenefüs araları için...

harbiye'de utku deseniz, üç şey söyle deseniz bir tanesi cine5 kupam... tüfeğimde mermi yok, kalemim yazmıyor, kollarım tutmuyor ama kupam hep yanımda...

öyle ki çayhane kapansa da dert değil, koğuşta maltepe pazaranın beş kuruşluk dünya harikası plastik su ısıtıcıları, dünya radyosunda türküler ve dağ gibi çekirdekle gelir bizi bulur sabahlar...

demi,rengi,başı,dibi, sonu farketmez..çaydır o içilir...isyanın kendisidir...sinirlenirsin içilir, sevinirsin içilir, seversin içilir, sevemezsin yine içilir... muhaliftir, garajda (ezgide) içilir.. melodiktir (sakalda) içilir...cezalısındır oda hapsinde içilir...

okul biter sıra ovalara,dağlara gelir...düz ovada iyidir iyi olmasına da dağlarda çay bambaşkadır...
yukarıdaki fotoğraf karesidir dağların özeti... ufka bakarsın sonsuz sıradağlar...elini uzatırsın tuttuğun yıldızlar..odun toplarsın yanındadır, harç kararsın yanındadır...eşittir ayrım yapmaz.. üst düzeylerin odasında da içersin, çoban caferin yanında da...

illa ki demlidir, hafif yakar boğazından geçerken...var olduğunu anımsarsın... soğuktur sarılırsın, sıcaktır harareti alır, tutuksundur konuşturur, konuşmak istersin illa ki gözlerine baktırır...

bugüne uzanır gelir bu aşk... işte nedir bu çay dersiniz ya budur öyküsü...canlı şahidimdir.. 15 yıllık üniformalı öykünün üniformasız gizidir...

çay ki yolculuk
çay ki cama yaslanamayan baş...
çay ki kırmızı
çay ki yerinde duramayan yürek..
çay ki hep sıcak
çay ki anlatamayanın dili...
çay ki yudum yudum
çay ki söylenemeyen söz..
çay ki her dem
çay ki sevdanın ta kendisi...

o zaman çaylar kimden?

1 Ekim 2013 Salı

sen aydinlatirsin geceyi

1 Ekim 2013 Salı 0
evet insan endişeden yaratılmıştır... duvarların arkasını görme gücü vardır da gözünün önünü göremez...nesneleri yerinden kıpırdatabilir düşünceleriyle de kendi dertlerinden kaçamaz...
gücünün farkında değildir.. belirsizliği sever, kararsızdır...

halbu ki yüzyıl önce inandığı şeye şu anda inanmaz, yüzyıl sonra da bambaşka şeye inanacaktır kesin...

kullanılır.. sevgisini öğretilmişliklere, gücünü yaşanmışlıklara, sevincini tecrübe edilmişliklere meze yapar...

sanki onun elinde silah olsa seni vurmayacak mı endişesidir bu, yer bitirir adamı...
ben bu kadar seviyorum da, ya o benimle dalga geçiyorsa da gizlidir.. ya o başkasını seviyorsadır soru...
sorulardan, acabalardan kafasını kaldıramaz..

endişeli insandır cemal yurdum insanı.. gitmek istediği yaşama, yaseminle tutunur.. gökyüzünde başlayan aşk endişenin kurbanı olur.. zamanı da durdursa da uçacak güç kalmamıştır...

cemalın sureti aynadadır...

"Aynam, aynam ..
Sana hikayemi anlatacağım. Söylesene bana kimim ben?"

sen aydınlatırsın geceyi.. bir onur ünlü filmi...

sevgiler..

26 Eylül 2013 Perşembe

gönül dağının garibi...neşet ertaş...

26 Eylül 2013 Perşembe 0
çok geç tanıdım ankaradaydım...

Sakal'dayım...çileli ankara yıllarında kendim olabildiğim, dostlarla sohbetin derinlerine daldığım, mabedim... 

bir akşamüstü sesini duydum...bir sese aşık olunur mu? evet bunun adı aşk, başka kelime gelmiyor aklıma... mühür gözlümü o değil de yüreğimden bir ses söylüyordu sanki...

böylece tanıştık... hayat macera üstüne macera...bir tarafta hep onun sesi...kimi bir rakı masasında haydar haydardır , kimi efkarda zülüf dökülür yüze, kimi neşelenirsin al yanak allanır...

illa ki ahirim sensindir... cahilizdir dünyanın rengine kanmışızdır...

hayat hikayesi dersdir anlayana.. gönül dağının garibidir o...
bu nasıl bir varoluştur... bu nasıl bir duruştur.. mütevazilik, ağırbaşlılık...
konserde ceketini çıkarırken seyirciden izin isteyendir o...

yokluk, yoksulluk hepsini görmüş, tatmışdır... babasının saz çalarak kazandığı parayla eve gelen tavuğu bir mahalle paylaşırlar, etini yemez suyuna banarlar ekmeği....ama her cümlesinde ima eder ki yokluktur adamı adam eden...

o nasıl bir leyla sevdasıdır... amanın leylayı kıskanır insan... aşkın her hali onun dizelerinde...ne olur ölmeden öldürme beni beni benidir isyanı özlemin...

siirtin dağlarına karşı sesimdir... dağlar dağladı beni, gören ağladı beni, ayırdı zalim felek, derde bağladı beni; marşımdır...babasına geçerim oradan kalkar göçer avşar elleri...olsun varsın ferman padişahınsa dağlar bizimdir...

içimdeki derttir, onun sesini canlı duyamamak, gidişi canımı yakmıştır...

varlığı geçmişim mirasım , insanlığı geleceğim umudumdur... 



sana ne desem az, ne söylesem boş, kelimeler boğazıma düğümleniyor...

sel gider kum kalır... hep yaşayacaksın...sesin yüreğimizin sesi...

ışığın bol olsun...

23 Eylül 2013 Pazartesi

güneşli pazartesiye-19...sürgün gibi masallarda....

23 Eylül 2013 Pazartesi 0
sene 96...walkman devri...oyle bir kaç kişide var cd çalar...onlardan biridir yakın arkadaşım...

lise 2'deyiz ki durum fena...yaşımızdan büyük hülyalardayız...değil kavgamız sevdamız bile kendimizden büyük...müzik umudumuz, müzik direncimiz...

öyle aman aman para yok, kafana göre cd alacaksın..kaseti bile zor alıyoruz... kurşun kalem yardımcımız en sevdiğimiz şarkıyı tekrar tekrar dinlemek için...

iki tane cd'miz vardı ilkin hatırladığım biri erkin koray biri cem karaca...sonra bir gün elinde başka bir cd ile geldi dostum...ilhan irem-sevgililer günü...böyle bir kaç şarkı var aşina ama hiç bir albümünü öyle baştan aşağı dinlememişim...

yatakhanede hemen bir özgürlük hali düzeni...yorgan kafaya çekilir...o anda sana ait bir dünya oluşur...play tuşuyla masal başlar...anlasana'dan girilir, yazık oldu yarınlara ile devam edilir, olanlar olmuş ile son bulurdu....

sonra peşi sıra albümler aldık yemeden içmeden artırarak...herhalde bir günde en çok dinlediğim şarkılardan biridir yemyeşil bir deniz...

müzik dünyama sansasyonel giriş yapan ilhan iremin seneler sonra konserindeydim cumartesi akşamı... seneler öncesine gittim...17 sene geçmişe...

zamansız sevdaların zamanına, baştan kara çıkmazlara döndürdü...

yine de güzeliz dedirtti, ilhanımız, ortacgilimiz, kızılokumuz var dedirtti....

en son işte hayat derken buldum kendimi...işte hayat böyledir deniyor ve dahi zaman her şeyi siliyor değil zaman her şeyi biliyor....

yüzümde bir gülümsemeyle çıktım.. ve her şeye rağmen güneşli pazartesilere bir kez daha inandım...

bu güneşli pazartesi hepimize gelsin...

sevgiler...



1 Eylül 2013 Pazar

güneşli pazartesiye-18....leyla ile mecnun bir hayaldir ve hayaller ölmez...

1 Eylül 2013 Pazar 0
hayaller ölmez...

çünkü ben ismail abinin babasını bekliyorum onunla beraber.... 
http://www.youtube.com/watch?v=sYO3MjDdxIo
"o gemi gelecek ismail abi..."

çünkü ben kaanın isyanıyım... 
https://www.facebook.com/video/video.php?v=351637978266399
"evet kaan; allah o alışveriş merkezinin de, bowlingin de, filtre kahvenin de..."

çünkü ben yavuzun inadına söylediği şarkıları & şiirleriyim...
http://www.youtube.com/watch?v=cW4mg1pIXhU
"sen öyle bi insan değilsin yavız abi..."

erdal bakkalın uykusunda konuşuyorum çünkü...
http://www.youtube.com/watch?v=v4D0rNVf3QQ
"çekimceeee :)"

çünkü iskender babanın en zor göreviyim...
http://www.youtube.com/watch?v=Hm7okD8QLYU
"evet iskender baba gökyüzü bazen ciğerine dolar insanın.."


ferdi tayfur şarkılarını, ismail abinin atalarını, erdal bakkalın karısını, aksakallı dedeyi saymıyorum bile...

ya ismail abinin şekerpareye aşkı... 
http://www.youtube.com/watch?v=stnXQzIdcYY
    -- "ben güçlü olmak istemiyorum ki, ben şekerpareyi istiyorum..."

ya yavuz hırsızın tehlikeli oyunları... 
http://www.youtube.com/watch?v=wTpOBoArZgM
   -- "kelimeler albayım bazı anlamlara gelmiyor..."

ya kaanın aşk kurabiyeleri...
http://www.youtube.com/watch?v=f2V45selcxM
  -- "..evet senin için..."

ya iskender abinin yalnızlığı...
http://www.youtube.com/watch?v=c1SOL_wBkB4
  --"sol kaburgan bile terketmiştir seni..."

ya leyla ile mecnun aşkı...
http://www.youtube.com/watch?v=oAJgmVPYwCc
   -- "bakma aşağı leyla bakma aşağı...."

sözün özü...
evet bu bir hayal..
ve bu hayali elimizden almaya çalışıyorlar..
bilmiyorlar ki;
bitince bitmiyor her şey... yasaklamakla engel olmuyor…
bilmiyorlar ki;
hayaller ölmez..

bilmiyorlar ki;
biz göğe bakmaya devam edeceğiz..
http://www.youtube.com/watch?v=75rSdpt8OtM

nice duraklara...

sevgiler...

 
ŞEHRİN IŞIKLARI ◄Design by Pocket, BlogBulk Blogger Templates