22 Ekim 2013 Salı

film ektim...hayat biçtim...

22 Ekim 2013 Salı 0
ben sizin istanbulunuzu bilmem... ankara kızılırmak sinemasıdır bu işin simgesi anadoluda... orada başladı benim sinema sevdam esasen...

olgunlardan çık hafif sola kıvrıl köşede bekler seni.. yeride iyidir aslında ama niyeyse salonda ancak bir kaç kişi daha olur onlarla izlersin filmi...hatta bir gün hatırlıyorum filmi üç kişi izlemeye başladık sonunu bir ben gördüm...

sonra sonra öğrendim ki bir de adına festival dedikleri şeyler oluyormuş.. tek başına sinema bir yolsa festival niagara şelalesiymiş...

uçan süpürge miydi ilk göz ağrım yoksa gezici film festivali mi hatırlamıyorum..ayrı bir heyecan, hınca hınc salonlar, değişik abiler ablalar... benim sinemaya uygun adımda geldiğimi düşünürseniz bütün abiler ablalar değişik :)

zaman da kısıtlı olduğundan festivalden bir film izleyebilsem bile mutluyum.. biletleri çooook uzun süre sakladım o kadar kıymetli...

sonra sonra öğrendim ki bu festivaller sadece ankarada olmuyormuş.. istanbulmuş bunun ana vatanı... if'miş, istanbul film festivaliymiş, film ekimiymiş...

nasıl serçe sahibi doğana özenirse öyle özeniyorum, gazeteden takip ediyorum kendilerini...ama öğrenciyiz, ben ki bir de sakıncalısından; tel örgüleri zor görüyorum değil ki istanbul...

mezun olur almaz soluğu aldım istanbulda ama yine kıyısından köşesinden bir film iki film öyle..bir türlü şelalelin altına kafamı sokamıyorum...

sonra sonra farkettim ki istanbulda yaşamak isteme sebeplerim arasına girdi festivaller... sabahtan girip akşam salondan çıkmak istiyordum...o dünyada kaybolmak, gerçek neydi kurgu neydi karıştırmak istiyordum...

ve evet o oldu... geldim istanbula yerleştim...sabrettim azmettim ekimi getirttim...

işte ben bunca yoldan sonra bu ay film ektim hayat biçtim....

şimdi de diyorum ki;

nice hayatlar biçtiğin ekin tarlasıdır
siyahın siyahlığını beyazın varlığını sorgulatır
aynanın kenarından beliren tavuz kuşudur
sudan çıkmışlığın rahatlığıdır
cam gibi gözleridir memik oğlanın
artık hiçbir şey eskisi gibi değildir
sinema...

iyi seyirler...

21 Ekim 2013 Pazartesi

güneşli pazartesiler-21...nereye ve nasıl?

21 Ekim 2013 Pazartesi 0
son ece temelkuran yazisi* ne zamandir uzerinde dusundugum iki konunun pekistireci oldu.

birincisi nereye yetisiyoruz? Bu aslinda sizin nezlinizde tam da kendime sordugum soru.

bilginin artik havalarda ucustugu, saniyede milyonlarca tweetin atildigi, gundemin yarim saatte bir degistigi dunyanin neresine yetisebilirim ki?

kendimi ihbar ediyorum...elimden telefon dusmuyor, surekli gozum ekranda, bir saat ayri kalinca gec kaldim diyorum kendime, evimde okunmamis kitap sayisi okuduklarimdan fazla, okuyamayip kenara firlattigim makalelerle kendi capimizda bir orman olabilir, yarim kalmis tezler, noktasi konmamis oykuler, ucu alinamayan bir yarimlik hissi...

acaba gökyüzüne twitter'a baktığımdan daha mı çok baksam? okumadığım kitapları kaldırsam gözümün önünden, yiyeceğim kadar makalem olsa evde...

ne biliyim ben bu yetişme işini daha çözemedim.. hele ki ikinci konuyu düşününce işler daha da zorlaşıyor..

o da şu ki artık siz ne anlatırsanız anlatın insanların sizi dinleyecek zamanları da yok... evet Ece'nin yazdığına göre sadece yedi dakikamız var karşımızdakine bir şeyler anlatabilmek için...

bu sürede bilgi aktarabilmek çok iddialı ancak haberdar edebilirsiniz.. evet hepimiz (yani en azından ben) bunu hissediyoruz, artık bilgilenmekten daha çok haberdar olmak kaygısındayız..literatürümüze yeni bir kalıp dahil oldu o da likit insan... içeriğe değil sansasyona meyilli insan..az konsantrosyan cok hakimiyet.

evet işte bunu bile anlatabilmek için bir sürü satıra ihtiyacım var ama biliyorum ki sizin zamanınız yok..

peki nasıl anlatacağız?

uzun öyküler kıvamında okuyup twitter kıvamında özetleyerek..

peki yarım kalmışlık hissi?

onu da gökyüzüne daha çok bakarak dengelemeye çalışacağız.

güneşli pazartesiler..

*http://birgun.net/yazi-goster/ece-temelkuran/17-10-2013/yedi-dakikalik-insanlar-859.html


6 Ekim 2013 Pazar

güneşli pazartesiler-20...çay ki aşk...

6 Ekim 2013 Pazar 0
film ekimi haftası idi...birbirinden güzel 7 film izledim...onları, festivali yazayım diyordum ama araya çay girdi.. çay ki aşk...

cocukluğunuzdan ne hatırlayabilirsiniz hatta bebekliğinizden bilmem ama.. çayıma su kattılar diye ağladığımı hatırlıyorum 5 yaşında...böyle başladı çay'la aşkımız...

su kattırmadığım gibi biskuvi de batırtmam aşka.. sek içilir o hatta bayağı bir süredir şekersiz...

adettir bizim evde yemekle de içilir...annem çorbayla da içer dediğim de gözleri büyüyor arkadaşlarımın ama öyle... çayın altını kapatmak diye bir suç bile var evde, kiminize yabancı...

lise yıllarının en zor zamanları idi yemekhane yemekleri...bi kere yemekle çay yok artık o kesin...bir tek kahvaltı da var.. o da kazanlarda kaynayan kepçeyle konulan bulaşık suyu ile yakın ilişkisi olan dudağınızı demir bardaktan ödünç alabilirseniz içebildiğiniz adına çay denen şey...

tenefüs araları göz kırpıyoruz birbirimize nispeten plastik bardaklardayız... dersler bitince en sevdiğimiz öğretmenlerin yanındayız, çay da ısmarlayacaklar ya....




harbiyede büyük terfi...cam bardaklardayız artık...ve kendimize ait kupalarımız var tenefüs araları için...

harbiye'de utku deseniz, üç şey söyle deseniz bir tanesi cine5 kupam... tüfeğimde mermi yok, kalemim yazmıyor, kollarım tutmuyor ama kupam hep yanımda...

öyle ki çayhane kapansa da dert değil, koğuşta maltepe pazaranın beş kuruşluk dünya harikası plastik su ısıtıcıları, dünya radyosunda türküler ve dağ gibi çekirdekle gelir bizi bulur sabahlar...

demi,rengi,başı,dibi, sonu farketmez..çaydır o içilir...isyanın kendisidir...sinirlenirsin içilir, sevinirsin içilir, seversin içilir, sevemezsin yine içilir... muhaliftir, garajda (ezgide) içilir.. melodiktir (sakalda) içilir...cezalısındır oda hapsinde içilir...

okul biter sıra ovalara,dağlara gelir...düz ovada iyidir iyi olmasına da dağlarda çay bambaşkadır...
yukarıdaki fotoğraf karesidir dağların özeti... ufka bakarsın sonsuz sıradağlar...elini uzatırsın tuttuğun yıldızlar..odun toplarsın yanındadır, harç kararsın yanındadır...eşittir ayrım yapmaz.. üst düzeylerin odasında da içersin, çoban caferin yanında da...

illa ki demlidir, hafif yakar boğazından geçerken...var olduğunu anımsarsın... soğuktur sarılırsın, sıcaktır harareti alır, tutuksundur konuşturur, konuşmak istersin illa ki gözlerine baktırır...

bugüne uzanır gelir bu aşk... işte nedir bu çay dersiniz ya budur öyküsü...canlı şahidimdir.. 15 yıllık üniformalı öykünün üniformasız gizidir...

çay ki yolculuk
çay ki cama yaslanamayan baş...
çay ki kırmızı
çay ki yerinde duramayan yürek..
çay ki hep sıcak
çay ki anlatamayanın dili...
çay ki yudum yudum
çay ki söylenemeyen söz..
çay ki her dem
çay ki sevdanın ta kendisi...

o zaman çaylar kimden?

1 Ekim 2013 Salı

sen aydinlatirsin geceyi

1 Ekim 2013 Salı 0
evet insan endişeden yaratılmıştır... duvarların arkasını görme gücü vardır da gözünün önünü göremez...nesneleri yerinden kıpırdatabilir düşünceleriyle de kendi dertlerinden kaçamaz...
gücünün farkında değildir.. belirsizliği sever, kararsızdır...

halbu ki yüzyıl önce inandığı şeye şu anda inanmaz, yüzyıl sonra da bambaşka şeye inanacaktır kesin...

kullanılır.. sevgisini öğretilmişliklere, gücünü yaşanmışlıklara, sevincini tecrübe edilmişliklere meze yapar...

sanki onun elinde silah olsa seni vurmayacak mı endişesidir bu, yer bitirir adamı...
ben bu kadar seviyorum da, ya o benimle dalga geçiyorsa da gizlidir.. ya o başkasını seviyorsadır soru...
sorulardan, acabalardan kafasını kaldıramaz..

endişeli insandır cemal yurdum insanı.. gitmek istediği yaşama, yaseminle tutunur.. gökyüzünde başlayan aşk endişenin kurbanı olur.. zamanı da durdursa da uçacak güç kalmamıştır...

cemalın sureti aynadadır...

"Aynam, aynam ..
Sana hikayemi anlatacağım. Söylesene bana kimim ben?"

sen aydınlatırsın geceyi.. bir onur ünlü filmi...

sevgiler..

26 Eylül 2013 Perşembe

gönül dağının garibi...neşet ertaş...

26 Eylül 2013 Perşembe 0
çok geç tanıdım ankaradaydım...

Sakal'dayım...çileli ankara yıllarında kendim olabildiğim, dostlarla sohbetin derinlerine daldığım, mabedim... 

bir akşamüstü sesini duydum...bir sese aşık olunur mu? evet bunun adı aşk, başka kelime gelmiyor aklıma... mühür gözlümü o değil de yüreğimden bir ses söylüyordu sanki...

böylece tanıştık... hayat macera üstüne macera...bir tarafta hep onun sesi...kimi bir rakı masasında haydar haydardır , kimi efkarda zülüf dökülür yüze, kimi neşelenirsin al yanak allanır...

illa ki ahirim sensindir... cahilizdir dünyanın rengine kanmışızdır...

hayat hikayesi dersdir anlayana.. gönül dağının garibidir o...
bu nasıl bir varoluştur... bu nasıl bir duruştur.. mütevazilik, ağırbaşlılık...
konserde ceketini çıkarırken seyirciden izin isteyendir o...

yokluk, yoksulluk hepsini görmüş, tatmışdır... babasının saz çalarak kazandığı parayla eve gelen tavuğu bir mahalle paylaşırlar, etini yemez suyuna banarlar ekmeği....ama her cümlesinde ima eder ki yokluktur adamı adam eden...

o nasıl bir leyla sevdasıdır... amanın leylayı kıskanır insan... aşkın her hali onun dizelerinde...ne olur ölmeden öldürme beni beni benidir isyanı özlemin...

siirtin dağlarına karşı sesimdir... dağlar dağladı beni, gören ağladı beni, ayırdı zalim felek, derde bağladı beni; marşımdır...babasına geçerim oradan kalkar göçer avşar elleri...olsun varsın ferman padişahınsa dağlar bizimdir...

içimdeki derttir, onun sesini canlı duyamamak, gidişi canımı yakmıştır...

varlığı geçmişim mirasım , insanlığı geleceğim umudumdur... 



sana ne desem az, ne söylesem boş, kelimeler boğazıma düğümleniyor...

sel gider kum kalır... hep yaşayacaksın...sesin yüreğimizin sesi...

ışığın bol olsun...

23 Eylül 2013 Pazartesi

güneşli pazartesiye-19...sürgün gibi masallarda....

23 Eylül 2013 Pazartesi 0
sene 96...walkman devri...oyle bir kaç kişide var cd çalar...onlardan biridir yakın arkadaşım...

lise 2'deyiz ki durum fena...yaşımızdan büyük hülyalardayız...değil kavgamız sevdamız bile kendimizden büyük...müzik umudumuz, müzik direncimiz...

öyle aman aman para yok, kafana göre cd alacaksın..kaseti bile zor alıyoruz... kurşun kalem yardımcımız en sevdiğimiz şarkıyı tekrar tekrar dinlemek için...

iki tane cd'miz vardı ilkin hatırladığım biri erkin koray biri cem karaca...sonra bir gün elinde başka bir cd ile geldi dostum...ilhan irem-sevgililer günü...böyle bir kaç şarkı var aşina ama hiç bir albümünü öyle baştan aşağı dinlememişim...

yatakhanede hemen bir özgürlük hali düzeni...yorgan kafaya çekilir...o anda sana ait bir dünya oluşur...play tuşuyla masal başlar...anlasana'dan girilir, yazık oldu yarınlara ile devam edilir, olanlar olmuş ile son bulurdu....

sonra peşi sıra albümler aldık yemeden içmeden artırarak...herhalde bir günde en çok dinlediğim şarkılardan biridir yemyeşil bir deniz...

müzik dünyama sansasyonel giriş yapan ilhan iremin seneler sonra konserindeydim cumartesi akşamı... seneler öncesine gittim...17 sene geçmişe...

zamansız sevdaların zamanına, baştan kara çıkmazlara döndürdü...

yine de güzeliz dedirtti, ilhanımız, ortacgilimiz, kızılokumuz var dedirtti....

en son işte hayat derken buldum kendimi...işte hayat böyledir deniyor ve dahi zaman her şeyi siliyor değil zaman her şeyi biliyor....

yüzümde bir gülümsemeyle çıktım.. ve her şeye rağmen güneşli pazartesilere bir kez daha inandım...

bu güneşli pazartesi hepimize gelsin...

sevgiler...



1 Eylül 2013 Pazar

güneşli pazartesiye-18....leyla ile mecnun bir hayaldir ve hayaller ölmez...

1 Eylül 2013 Pazar 0
hayaller ölmez...

çünkü ben ismail abinin babasını bekliyorum onunla beraber.... 
http://www.youtube.com/watch?v=sYO3MjDdxIo
"o gemi gelecek ismail abi..."

çünkü ben kaanın isyanıyım... 
https://www.facebook.com/video/video.php?v=351637978266399
"evet kaan; allah o alışveriş merkezinin de, bowlingin de, filtre kahvenin de..."

çünkü ben yavuzun inadına söylediği şarkıları & şiirleriyim...
http://www.youtube.com/watch?v=cW4mg1pIXhU
"sen öyle bi insan değilsin yavız abi..."

erdal bakkalın uykusunda konuşuyorum çünkü...
http://www.youtube.com/watch?v=v4D0rNVf3QQ
"çekimceeee :)"

çünkü iskender babanın en zor göreviyim...
http://www.youtube.com/watch?v=Hm7okD8QLYU
"evet iskender baba gökyüzü bazen ciğerine dolar insanın.."


ferdi tayfur şarkılarını, ismail abinin atalarını, erdal bakkalın karısını, aksakallı dedeyi saymıyorum bile...

ya ismail abinin şekerpareye aşkı... 
http://www.youtube.com/watch?v=stnXQzIdcYY
    -- "ben güçlü olmak istemiyorum ki, ben şekerpareyi istiyorum..."

ya yavuz hırsızın tehlikeli oyunları... 
http://www.youtube.com/watch?v=wTpOBoArZgM
   -- "kelimeler albayım bazı anlamlara gelmiyor..."

ya kaanın aşk kurabiyeleri...
http://www.youtube.com/watch?v=f2V45selcxM
  -- "..evet senin için..."

ya iskender abinin yalnızlığı...
http://www.youtube.com/watch?v=c1SOL_wBkB4
  --"sol kaburgan bile terketmiştir seni..."

ya leyla ile mecnun aşkı...
http://www.youtube.com/watch?v=oAJgmVPYwCc
   -- "bakma aşağı leyla bakma aşağı...."

sözün özü...
evet bu bir hayal..
ve bu hayali elimizden almaya çalışıyorlar..
bilmiyorlar ki;
bitince bitmiyor her şey... yasaklamakla engel olmuyor…
bilmiyorlar ki;
hayaller ölmez..

bilmiyorlar ki;
biz göğe bakmaya devam edeceğiz..
http://www.youtube.com/watch?v=75rSdpt8OtM

nice duraklara...

sevgiler...

20 Ağustos 2013 Salı

güneşli pazartesiye-17....müzik hikayleri birleştirir...

20 Ağustos 2013 Salı 0
film müziği deyince benim aklıma nedense ilk fight clubın final sahnesi gelir... lisedeyken yabancı müzik kültürüm yok; ki hala yoktur :) bir arkadaşım cd doldurmuş vermiş... joy vedastan offspringe bir potbori...bense durup durup aynı şarkıyı dinliyorum..işte o şarkı pat dedi karşıma çıktı...

-    ***  marla trust me everything is gonna be ok...

      "With your feet on the air and your head on the ground;
        Try this trick and spin it, yeah Your head will collapse
        But there's nothing in it And you'll ask yourself
        Where is my mind?...”

Sonra da deli eminin anasına yetiştirmeye çalıştığı türkü geliyor aklıma.. 
vizontele- çeşmi siyahım.. “Sermayem derdimdir ey dost servetim ahım…”
herhalde koca koca hayatların kısa bir özeti gibi...

-       *** yine yetişemedim, ya bu türkü çok kısadır, ya da yol çok uzun…

askeri okul yılları… belki de hiç oynamak istemediğin oyunun ebesisin…Nietzschevari bir ışık ararken karşıma çıkmıştı Amelie ve müzikleri… en çok da ilk parçayı sevmiştim…Les Jours Tristes… (üzgün gün..)

-     *** parmağın ucu gökyüzünü gösterirken sadece anlamak istemeyenler parmağın ucuna bakarlar... 

bu yıllara girdiysek forrest gump’ı es geçemem… the youngbloods get together’i her içime forrest gump hüznü çöktüğünde dinlerim..

“C'mon people now,
Smile on your brother
Ev'rybody get together
Try and love one another right now
Some will come and some will go…”

-       *** Hayat bir kutu çikolata gibidir, içinden ne çıkacağını asla bilemezsin.

Film müziği yazıyorsan başlığı fatih akın olabilir aslında… her filmi müzik.. her müziği bir film…temmuzda’daki değer mi hiç mi desem...duvara karşı’daki yine mi çiçek mi desem..soul kitchen’daki fragosiryani mi desem… ama illa ki crossing the bridge desem illa ki müzeyyan senar haydar haydar desem…

“Sofular haram demişler, bu aşkın şarabına. Ben doldurur, ben içerim, günah benim kime ne…”

-       ***cenab-ı allah herkesi roman yaratsın...

vengo, bir film sadece müzik olur mu, alır götürür mü…başlangıcından itibaren endülüs müziklerinin içindesiniz finalde flamenkonun kendisi oluyorsunuz…
bu filmi izledikten sonra aylarca sadece flamenco çalan yer aradım ama nafile bulamadım…
hele Naci en Alamo’nun sözleri...

"hiçlik ülkesinden geliyorum
ne yerim var
ne de yurdum
parmaklarımla yangın çıkarırım
yüreğimle şarkı söylerim sana
kalbim küt küt atıyor
aşktan doğmuşum ben
ne yerim var,
ne de yurdum,
ne de evim var benim."

finale ağır roman yakışır…ağla sevdamın yanına; bir vurgun bu sevda’nın yanına en çok resimdeki gözyaşları yakışır..

“Birgün belki hayattan
Geçmişteki günlerden
Bir teselli ararsın
Bak o zaman resmime
Gör akan o yaşları…”

-       *** Madde mı ağır yoksa mana mı?

Yüzlerce film binlerce müzik… bir fotoğraf çektik bunlar çıktı…yine bir pazartesiyi kaçırdık ama ille de güneşli pazartesiler… :) 

14 Ağustos 2013 Çarşamba

neresi sıla bize neresi gurbet...

14 Ağustos 2013 Çarşamba 0
tatil...

uzatmalı tatilin son demleri... hafızada kalanlardan kaleme düşenler...

gümüşlük...

gumuslukte bir ev.. Bahcesinde mandalina agaci.. Bir hamak golgesinde..arada uzanip gozleri kapatmalik..yaninda bir masa.. Kah yemek, kah yazip cizmek..Cay her daim ocakta... Merdiven boslugunda bir okuma koltugu.. Gelsin sairler gitsin yazarlar..sabah limon kokulu kahvalti, aksam dostlarla raki sofrasi..illa ki sabah denizi..gece de belki..

kisin da ordayim.. Soguk, ruzgarli ama anilar kuvvetli; isitiyor geceyi..

Aklim gumuslukte kaldi...

kahvaltilar...

tatil mi kahvaltı, kahvaltı mı tatil ayırt edemiyorum... cemal süreya sen ne büyük şairmişsin, benim cümlelerimi benden önce söylemişsin...beyaz peynir, domates kombinasyonuna zeytinin isyankar duruşu, illa ki yumurtanın yanında 85 bardak çay... gazete al okuyama, makale aç bakama, niye? her kahvaltıda ayrı bir dost sohbeti..

hayat kahvaltıda çözdük seni kork bizden...

sevdalar...

kimisi yeni sevdalı, kimisi sevdasından ayrı, kimisi sevdadan gayrı dostlar... uzun uzadıya gece...sevdalardan eğlenmeye zaman kalmadı...
eee ne de olsa "Okyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık sevdada boğulur."

yollar...

tatil demek illa ki yol demek... yolda her şeyi temize çekmek...neşeli sohbetler..dalıp dalıp gitmeler...uyku arası şarkılar türküler...üstü açık şiirler...bi yere varınca üzülür mü insan.. hikayenin sonu ise vardığınız yer biraz hüzün oluyor...umut mu tabii ki var... çünkü "göküyüzü gibi bir şey bu çocukluk hiç bir yere gitmiyor.. " :)

son söz..

ben söylemeyeyim yine şairler söylesin..

"dönmek mümkün mü artık dönmek; onca yıllardan sonra yeniden yollara düşmek..."

sevgiyle...


11 Ağustos 2013 Pazar

başka türlü bir şey...

11 Ağustos 2013 Pazar 0

“İspanya iç savaşında Cumhuriyetçilerin mevzilerine Faşistler uçaklarla bomba yağdırdığında çoğu kez bombalar patlamıyordu. Bunun nedenini merak eden İspanyol devrimciler bombaların başlığını açtıklarında ‘İtalyan İşçi sınıfından İspanya İşçi sınıfına selam’ yazılarının çıktığını gördüler." 

Dun bir köşe yazısında bu anekdotu okudugumda bugune dair umudum bir kez daha artti..gozlerim parladi..insanlik her turlu sartta istedigi zaman cozumunu kendi buluyor, kimse orantısız zekanın önüne geçemiyor ve her daim guzellik kazaniyor..

Bir Fenrbahce -Galatasaray derbisi günü olan bugun de guzellik kazansin istiyorum..bugün de sadece futbol olmayan futbol kazansın istiyorum..

Ben o hic goremedigim omuz omuza mac izlenen gunleri ozluyorum.. En kotu tezahuratin kova fenerbahce ya da cimbom pabucu yarim oldugu gunleri ozluyorum..

ben stada alkışla giren selamlarla çıkan deplasman takımlarını özlüyorum...ben deplasmana gidebilmeyi özlüyorum...

gelin bugün özlemlerimizin dile geldiği, hayat bulduğu bir gün olsun...

gelin bu gün gole değil bir arada olmaya sevinelim...gelin bu gün golgesinden korkanlara inat metin oktay olalım, selcuk yula olalım, didier drogba olalım...

Maci uzaklara alabilirler,Bizi stada almayabilirler, ancak bu maci kol kola omuz omuza izlememizi engelleyemesinler...

Gelin bombalar acildiginda içinde bizim selamimiz yazsin...

gelin bir surpriz yapalim...

senaryo sahiplerine, sonu yakin dayatmacılara ethemin,alinin, lobnanin selamini yollayalim..


sevgiyle...

7 Ağustos 2013 Çarşamba

başkalarının günahları bizi aziz kılmaz...*

7 Ağustos 2013 Çarşamba 0
silivri davasını da yazdık, iktidar hırsını da... ötekini de yazdık, öteki olmanın zorlugunu da...

herkes için adalet ısrarımı sürdürüyorum... bunun tek anahtarını sermiyan midyat tweetinde cok guzel ifade etti.

"İlk çağlardan beridir kanun; kral kimse, onun canının istediğidir. Bu yüzden adalet kitaplarda yazmaz. İnsanın yüreğidir, vicdanıdır adalet."

ey bu davayı bir intikam gibi gören hükümet yanlıları... mağdur olarak geldiginiz iktidarda en zalimden zalim oldunuz...ama unutmayınız ki kin kustuğunuz ekip bundan 20 yıl önce en büyük güçtü.. bundan 20 yıl sonraki gücün (kim olursa) intikamından korkun derim ben, eğer böyle devam ederseniz...adalet size de lazım...

ey yetmez ama evetciler...amacınızın ne olduğunu hala çözememekle beraber arkasına sığınmayı cok sevdiginiz rüzgarın terse dönebileceğini, makyavelizmin bir sonuc doguramayacıgını, duruş için omurgaya ihtiyacınız olduğunu hala göremiyor musunuz? sırf yüreginizi soğutacak sonuçlar için adaletsizlik şakşakçılığının sonu en kötü adaleti mumla aramak olur...adalet size de lazım...

ey amansız ordu yanlıları, bu davadaki herkesin masum olduğunu düşünenler... size bir iki cümleyle degil bir kitapla hitap etmek isterdim ancak bildiklerim benimle topraga gidecek büyük ihtimalle...yargılama şekliyle ilgili görüşüm açıkça ortada, ancak yargılanan bazı insanlar için aynı şeyi söyleyemeceğim.. yanıtını albert camus vermiş aslında "'sadece uğruna ölünecek politikalar vardır,uğruna öldürecek değil...' bu ülkenin yıllarını hiç ettiniz.. adalet size de lazım dedik, dinlemediniz..bakın lazım oldu...

ey renkli basın takipçileri, bu davadaki puzzle'ı birleştirdiğiniz gün nolur bize de haber verin... başı kim sonu kim ben çıkamadım işin içinden, belki senaryodan haberi olan yakınlarınız dostlarınız vardır hepimizi aydınlatırsınız...size en güzel yanıtı gezi parkı direnişcileri verdi aslında... yıllardır güneydoğuda neler oluyormuş, gezi parkı eylemlerinde anladık dediler...kafanızı kaldırın..adalet size de lazım...

ey oh ne güzel derin devlet bitti diyenler, size roboski derim, 7 şubat derim, bütün derin devlet içerideydi ve mahkum oldu madem, bunları kim yaptı? peki suriyeden gelen 3000 kaçakçı...bu kadar kaçakçı bir arada ne yapıyor? gözünüzü açın...adalet size de lazım....

ey masumlar, ey bu davanın vicdan mahkemesindeki masumları ve onların yakınları... hrantın cocuklarına, rojavaya, filistine, suikaste kurban gitmiş bütün aydınlara, sivasa, kerbeleya, ruandaya, kürt çocuklarına, roboskiye, tasdelen karakolundaki mehmetçiklerime, başbağlara, rosenberglere, hiroşimaya, diyarbakırda lice'de şehit olan muhammedime ve adını sayamadağım bütün katliam ve soysuzluğa ne kadar üzülüyorsam en az onlar kadar üzülüyorum size... sizler için, ötekiler için adalet isteyemeye devam edeceğiz...

ey dostlar; baskalarının gunahları bizi aziz kılmaz... kendimi için istediğimizi tüm insanlık için isteyebilmeye başladığımızda bir şeyler değişecek... en azından vicdanlarımızda..

saygıyla...


* st.augustine'nin veciz sözü...

29 Temmuz 2013 Pazartesi

güneşli pazartesiye-16....şiir...

29 Temmuz 2013 Pazartesi 0
bugune sabah karşı güneşin oğlunda haluk bilginerin şiir sahnesi ile başladım...öğleden sonra alper hasanoğlunun şiir ve psikiyatri köşe yazısı...devamında dostlarla şiir sohbetleri yazışmaları... bu güneşli pazartesiyi şiire ayıralım o vakit dedim...

kendimden bir şiir...sene 2000...mektebi harbiye sıraları...uzatmalı aşk...bitmeyen sevdanın yorgun ama umutlu kalemi... :)


Gecenin rüya parçaları
damlarken mendilinin
en sevdiğin köşesine
tuz döküp geçirmeye
çalışırsın yüreğindeki
yağlı sevdaları...
kokuşmuş kirlerin çözücüsüdür,
hafıza kaybı..
beynindeki mermi
her şeyi kendisiyle götürür.
sana kala kala beyninin içindeki
gözyaşı göletleri kalır..
bir kere daha kazırsın
derinden yenilmişlikleri...
artık bir yaşam tarzıdır
bukalemunun deri değişimi,
renkler de anlamını yitirir
yenilmiş bukalemunlarda..
benimse en sevdiğim hayvandır onlar...
derin duyularına yapışmış
bir kene misali
artık duyusuz, duygusuzsundur...
en sevdiğin mendilinin yeri çöptür..

ne rüyalar biter
ne de yağlı sevdalar
biten sadece ömründür
bir de nefretin...

08.05.2000....


bitmeyen sevdaların haftası olsun...
güneşli pazartesiler...



22 Temmuz 2013 Pazartesi

juju*

22 Temmuz 2013 Pazartesi 0
juju umuttu...juju vicdandı...dirençti, direnişti,duruştu....

memleketin bütün ötekiliklierinin sahibiydi...kadındı, kürttü, aleviydi,dersimliydi,devrimciydi...

hepsini gururla taşıyan bir onurdu...

merkezi insandı, ateş böceklerinin örtmeniydi...lilith'di...

nardı,mordu, unzileydi....

hayatımın en zor dönemlerindeki destekcim, yaşama sevincim, kararlılığımdı....

ışık oldu bu sabah...

ışıklar içinde yat juju....yaşama fazla geldin...

UNUTULMAYAN
durmadan taşırdım yanımda üç şeyi
iri çakıl tanelerini, çatlamış bir narı
bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
ipekten
çalınmış
umutlarla taşırdım
ah sevgilim derdim, ölüm
ne kadar çoktu yaşadığımızda.

bize hep beyaz mendil
sallayan
ölüm ki,
iki kapısında
haki bir yalnızlık
          dikilirdi

ve hatırlatırdı
bize, güz kuşlarının
uçup gittiği denizleri.

bense, yulaf kokan
dağlı ellerinde
dolaşmak gibi kolaydır
sanırdım yaşamak ve sana kansız
                               bir gökyüzü
getirirdim
getirebilsem ah,
     - avlusunda çocukların
       korkmadan oynadığı -
lalelerle
donanmış simli bir gökyüzü.

bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
çatlamış bir narı, unutmadım.

Behçet AYSAN

* bugun trafik kazasında kaybettiğim arkadasım tulay gurgoz anısına...

12 Mayıs 2013 Pazar

güneşli pazartesiye-15....anneler günü*

12 Mayıs 2013 Pazar 0
geçen hafta cok guzel şeyleri yazmaya fırsat bulamazken bu hafta onları yazmaya elim varmıyor...onlar gelecek güzel haftalara kaldı...hala inandığım güzel haftalara...

aslında yaşananlar bu haftaki yazının da seyrini değiştirdi.. 

iki büyük nimetim var biri anam biri yarim diyecektik...şimdi aklımızda anasız kalan cocuklar... 

oğlu askerdeki analar artık uyuyabiliyorlar diyecektik.. şimdi karşımızda çaresiz haykıran bir ana fotografı...

sıkıca sarılacaktık onlara.. aramıza bombalar girdi...

barış diyecektik, her dediğimiz savaşa meze olur oldu....

daha güzel bir dünyayı analar kurar diyecektik, aklımız daha da karıştı...

sahi anadan öte hangi gerçeğe inanacaktık ki biz?

her şeye rağmen güneşli pazartesiler....


*Gök mavi deniz mavi kıyısında dur 
  Kayıyor yıldız annem içinden dilek tut 
  Koşar sana kısa pantolunlu bir çocuk 
  Gözünde gözümde gözlerinde bin umut 

  Yeşildir artık yüreğinde kara bulut 
  Bugün anneler günü annem beni unut 

                                              nevzat celik

29 Nisan 2013 Pazartesi

güneşli pazartesiye-14...zamanın padişahına bizden selam söyle...

29 Nisan 2013 Pazartesi 0

önümüz bahar önümüz bayram...bayram kutlama şeklini ve şekil ısrarlarını eleştirecek bir yazı yazmayı düşünürken aklıma aşağıdaki konuşma geldi...eleştiriyi sonraki yazılara bıraktım..

iktidar hırsının karşısına insanlığı  , tüketimin karşısına üretimi, modernitenin karşısına umudu koyan bir konuşma...

cahrlie chaplin'den... : 

"Özür dilerim ben imparator olmak istemiyorum. Bu beni ilgilendirmiyor. Hükmetmek veya işgal etmek istemiyorum. Herkese yardım etmek istiyorum...

Yahudi, Katolik, siyah, beyaz. Hepimiz birbirimize yardım etmek istiyoruz. Diğerinin mutluluğu hepimizi mutlu ediyor. Hiç kimseden nefret etmiyoruz. Hiç kimseyi aşağılamıyoruz. Bu dünyada herkese yer var. Dünyada herkesi doyuracak kadar zenginlik var.

Hayat hür ve güzel olmalı. Biz doğru yoldan çıktık. İktidar hırsı insan ruhunu zehirledi, nefret duvarları ördü. Bizi mutsuzluğa ve insan kıyımına mahkûm etti. Hızı keşfettik ama yerimizde sayıyoruz. Makineleşme bolluk yerine yokluk getirdi. Bilgimiz bizi saygısız ve yobaz yaptı. Çok düşünüp az hissediyoruz. Makineden çok insanlığa ihtiyacımız var. Beceriden çok iyiliğe ihtiyaç duyuyoruz. Aksi takdirde şiddet galip gelecek ve hayat yok olacak.

Uçak ve radyo bizi birbirimize yaklaştırdı. Bu icatların temelinde iyilik kardeşlik ve beraberlik var. Şu anda sesimi milyonlarca insan duyuyor. Umutsuz kadın, erkek ve çocuklar… Masum insanlara işkence yapan, hapse atan bir sistemin kurbanları onlar. Beni duyanlara sesleniyorum. Umutsuzluğa kapılmayın!

Mutsuzluğumuzun sebebi hırslı kişilerin insanlığın ilerlemesinden korkmasıdır. Nefret geçer, diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar halka geri döner… İnsanlar ölür, hürriyet ölmez!.....

.
.
.

Hannah, beni duyabiliyor musun? Her neredeysen
Yukarı bak Hannah! Yukarı bak! Bulutlar yükseliyor – güneş görünüyor. Karanlıktan, ışığa giriyoruz. Yeni bir dünyaya giriyoruz. İnsanların, nefretin ve gaddarlığın üstüne yükseleceği güzel bir dünya…
Yukarı bak Hannah. insan ruhu kanatlandı – ve sonunda uçmaya başlıyor. Gökkuşağına uçuyor – umudun ışığına – geleceğe, sana, bana ve hepimize ait olan muhteşem geleceğe. Yukarı bak Hannah. yukarı bak!..." *

zamanın padişahlarına selam söylerken; yukarı bakmayı unutmayacağımız bayramlar diliyorum...

güneşli pazartesiler... 


 *Charlie Chaplin - (1940 yapımı kendisinin ilk sesli filmi Diktatör'de yaptığı konuşması.)


24 Nisan 2013 Çarşamba

prensesin uykusu....

24 Nisan 2013 Çarşamba 0
....prensesin uykusu....*

buram buram samimi bir hikaye...kahramanımız aziz agaclara sarılıp onların sesini dinleyen bir kutuphane gorevlisidir. evini cocuk esirgeme kurumundan yoldaşı neşet ile paylaşmaktadır. hayatı düşleri ile süslemiş neşeli azizin üst katına düşlerinden darbeler almış ağır abla Seçil,  kızı Gizem ile birlikte taşınır.

Prenses Gizem'in daldığı derin uyku ile her şey başlar. Aziz'in kaderle savaşıdır aslında her şey. Herkesin inandığını tersine cevirmeye çalışır. Yatağında ölümü bekleyen prensesi düşleri ile hayata döndürmeye çalışır.Aziz der ki;

" kader vardır ama sadece işimize geldiginde kötü giden şeylerin mazereti olarak degil, ayni zamanda mutlu anların yaratılmasında da başroldedir."

yazmaya başlar prensesin uyanınca okuyacagına inandıgı şeyleri bir günlüge...gecmişi,gelecegi, umudunu yazar...

inadına gülmektedir.sinir bozar zaman zaman...inancı kızdırır Seçili bile...herkes kendini kötüye alıştırmaya caliştırırken o prensesin üç istegini yerine getirmeye çalışır. olmayanı oldurur, bulunmayanı bulur, inancı herkese umut olur.

gece uykuya daldıran masallarla güne uyanmayı dener  ve başarır.

prenses uyanır... uykusunun sevdiklerinin hayatında neler degiştirdigini bilmeden...

Aziz’in günlüğünden:

Kader değiştirilemez, değiştirilirse kader olmaz diyenler var. Olmasın varsın. Hiç bir
şeyin değiştirilmeyeceği bir dünyada yaşamak ne umutsuzca olurdu öyle değil mi? Başına gelmiş kötü bir olay, öyle bir gün gelir ki olması gerektiği için olmuş ve daha iyi bir şeye neden yaratmıştır. Bilemezsin.....



*bir  cagan ırmak filmi...

15 Nisan 2013 Pazartesi

güneşli pazartesiye-13...özür diliyorum...

15 Nisan 2013 Pazartesi 0
insanlığı bir adım öteye taşıyacak ya da doğru ifade ile insanlığın devamını sağlayacak en önemli toplumsal kavramın adalet olduğunu düşünüyorum...

bundan önce hep insanlığı yazdım...var olma hakkını, yaşama hakkını, insanlığın kendisini en hissi duygularla ifade etmeye çalıştım..

iktidar mücadelesinin dışından, hırsların dışından sırf insanı düşünerek, güneydoğudaki çoban kızı yazdım...çoban kızı yazarken aklımda tek oğlunu teröre şehit vermiş mersinli çoban aile vardı..

bunları yazarken gördüm ki bir yeri atlıyorum... adalet olmazsa insanlığı da savunamaz hale geleceğim...o yuzden bir iki cümle adaletle ilgili bir şeyler söyemek istiyorum...

Silivri davasını takip ettik geçen hafta içerisinde, kaçınızın haberi var inanın bilmiyorum, çünkü sayfa sayfa akil insan haberi yapan medya bu davanın bir cümle bile haberini yapmıyor... gördükleriniz ise işin sadece magazin tarafı... türk medyasının bu akıl almaz bağım-lılığı ile ilgili kitap yazılır aslında ama  sonraki haftalara kalsın...

darbe karşıtıydık, her türlü tahakkume karşıydık, bunun hesabı sorulacaktı.. heyecanlanmıştık...

gördük ki öyle değilmiş, bu da bir senaryo imiş, elbetteki içinde kurular varmış, ama çokca yaş yanmış...bir güç gösterisi imiş...güç neredeyse adalet oradadırmış meğer...

olmadığı cezaevinde toplantı yapmakla suçlananların, savunma hakkı verilmeyenlerin, tutukluyken hayatını kaybedenlerin, suçsuzluklarını ispatlayabilecekleri halde çağrılamayan tanıkların olduğu bir dava olmuş silivri..

bunu göstermeye çalışanlar da sırayla içeri dahil olmuşlar...

ve ben bunu atlamışım....insanlığı savunmaya çalışırken adalete ihtiyacımız olduğunu kaçırmışım...

adalet isteyen başta babam olmak üzere herkesten bundan dolayı özür diliyorum...

bu davanın yukarıda anlatmaya çalıştığım duygularla takipçisi olan insanlara yapılan muameleyi de şiddetle kınıyorum...

bundan sonra adalet için bu davayı daha yakından takip etmenin sözünü veriyorum...

siz de, eğer bugun iktidarın gücüyle rahat iseniz, adaletin bir gün size de lazım olacağını unutmayın lütfen...


kendiniz için istediğiniz her şeyi karşınızdaki için de isteyebildiğiniz bir hafta olsun...

güneşli pazartesiler..
 
ŞEHRİN IŞIKLARI ◄Design by Pocket, BlogBulk Blogger Templates